28 Eylül 2007 Cuma

peygamberimizin son sözleri

Peygamber Efendimiz'in(s.a.v)olmeden Once Son Sozleri

Hazreti Peygamber s.a.s Ölüm döşeğindeyken her baygınlık geçirdiğinde ayılıyor ve sanki kendine daima ne istediği soruluyordu. Konuşmaya her gücü yettiğinde "NAMAZ KILINIZ NAMAZ! Muhakkak cemaatle birlikte namaz kıldıkça birlik ve beraberliğiniz bozulmaz! Namaz! Namaz! ' diyordu.

Hz Peygamber S.A.S ölünceye kadar namazı tavsiye etti ve O şöyle diyordu

Namaz

Namaz!

Arkadaşlar Ben şunun farkına vardım bi eve bir arabaya bir işe duyduğumuz sevgi Bir kıza ya da bir erkeğe duyduğumuz sevgi Sizce Allah la olan sevginizle kıyaslanabilir mi?

Şimdi herkes hayır tövbe haşa ASLA! Olurmu öyle şey diyecek eminim bende derdim.

Biraz mantıklı düşünelim aşık olduğunuzda kız arkadaşınız ya da erkek arkadaşınız için sabahlara kadar uyumaz , sürekli onu düşünür şu saatte şurda buluşalım dediği zaman saatlerce hazırlık yapar kavuşmayı bekleriz. Erkenden gider hediyeler alır sorunlar oldumu kendimizi paralarız. Ne derse yaparız belkide... Ölümü bile göze alırız çoğu zaman. Okul iş gelecek için kendimizi paralar uykusuz kalırız.

Peki ya Allah için ne yapıyoruz. Kendimizi kurtarmamız Cehennemde yanmamaız için namaz kılınız diyor ve bunu bize FARZ kılıyor ama kimse kılmıyor . Bize bir hayat vermiş ve onun kullanım klavuzu olan Kitabımızı bize gene bizden olan bir insanla bize bildirmiştir. Herşeyi yaratan bize sonsuz imkanlar veren SEVENLERİ KAVUŞAMAYANLARI CENNETİNDE kavuşturacağına söz veren Yüce Allah ımıza bize bukadar değer veren cennetiyle müjdeleyen O Tek e o sonsuzluğa neden sevgimizi veremiyoruz ? Neden bizden yapmamızı istediği şeyleri yapmıyoruz? Allah eşyayı bizim için bizide kendisi için yarattı ozman bizim için yarattı şeyin konumuna neden düşelim?

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor; "Allahu Teala şöyle buyurdu; 'Ey Ademoğlu, seni kendim için yarattım. Eşyayı da senin için yarattım. O halde kendim için yarattığımı senin için yarattığımın ayarına düşürme."


"Ey Resulum! Sen de öleceksin , onlarda ölecekler. Sonra siz kıyamet günü Rabbinizin divanında davalacaksınız." zümer 30/31


Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor; "Allahu Teala şöyle buyurdu; 'Beni ne yerim aldı, ne de semam... lakin Beni Mümin, Taki, Vera hali sahibi kulumun kalbi aldı..."


Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Allahu Teala'dan naklen anlatıyor; " Allahu Teala şöyle buyurdu; 'Yaklaşanlar, kendilerine farz kıldığım ibadetlerin edasında olduğu kadar hiç bir şeyde yaklaşamazlar...Gerçekten bir kul Bana nafilelerle de yaklaşır. Böylece Bana yaklaşanı severim. Sevince de kulağı olurum, eli olurum. Böyle ki oldum, Benimle işitir... Benimle görür... Benimle konuşur... Benimle tutar... Benimle yürür."

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor; "Allahu Teala şöyle buyurdu; 'Bir kimse Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir kimse Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bir kimse Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim."

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurdu; " Yüceliğine yüce, mübarekliğine mübarek Allah dünya semasına nüzul tecellisi eyler ve buyurur: Yok mu tebe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim. Hani duacı?... Ki ,onun duasına icabet edeyim."

Ehli Tasavvuf Üstadlarından Abdullah b. Mubarek öleceği anda gözünü açıp gülerek şöyle dedi;

"Çalışanlar asıl bunun için çalışsınlar !" saf-fat/61


Resulum De Ki" EĞER SİZ ALLAH I SEVİYORSANIZ BANA UYUN Kİ, ALLAH DA SİZİ SEVSİN!" (Ali İmran/31)

İMKÂNIM YOKTU” deme.

Kendine doğruyu söyle.

“Üşendim” de...

“Tembellik ettim” de...

“Canım istemedi” de...

“Yapmak içimden gelmedi” de...

Hiç değilse “yattım” de...

Ne dersen de, ama “imkânım yoktu” deme.

Unutma, iman en büyük imkândır. İmanı olanın imkânı tükenmez. Hatta kimi zaman “imkânım yoktu” demek, “imanım yoktu” demeye bile gelebilir.



Birileri önüne çıkıp şöyle sorabilir: “Falancanın imkânı var, fakat yapmıyor. Neden acaba?”

O zaman diyeceğin bir şey, vereceğin bir cevap yoktur.

İmanın makarrı olan yürek, bitimsiz bir güç merkezidir. Göz ferini, diz dermanını, yumruk fermanını yürekten alır. Tıpkı kaslara komuta eden sinir sistemi gibi...

Başını dik tutan kasların değil, o kasa komuta eden beynindir. Yumruğunu havaya kaldıran pazuların değil, o pazulara komuta eden beynindir.

Gittinse, ayağın değil yüreğin götürdüğü için gittin.

Gitmedinse, yüreğin yetmediği için gitmedin.

Yaptınsa, elin erdiği için değil aklın erdiği için yaptın.

Yapmadınsa, elin ermediği için değil yüreğin yetmediği için yapmadın.

Gördünse gözün olduğu için değil, dahası baktığın için değil, gönlün olduğu için gördün. Eğer gözü olan herkes görseydi, bunca “bakarkör”ün varlığını nasıl ve neyle açıklardık? Eğer göz görmenin yegâne organı olsaydı, gözü olmadığı halde bir çok göz sahibinin göremediği hakikatleri gören kafa gözü kör, kalp gözü açık yiğidi nereye koyardık?

Görmedinse göz olmadığı için değil, hatta “göz bakmadığı” için değil, “gönül akmadığı” için görmedin. Tıpkı yapmadıklarını gönlün olmadığı için yapmadığın gibi. Tarih bir işe baş koyanların, önce o işe gönül koyduklarının şahididir. Unutma ki, baş işe düşmeden iş başa düşmez.

“Yapacaktım ama, kimsem yoktu” deme.

“Kimsesiz” değilsiniz, “kimse, sizsiniz.”

Allah var, O yâr. Gerisi olmasa ne çıkar?

Yapacağı işte O’nu hesaba katmayanlar Besmelesizdirler. Besmeleli olanlar, yaptıklarını O'nun sayesinde, O'ndan aldıkları yetki ve güçle, O'nun yardım ve desteğiyle yaptıklarının bilincinde olanlardır.

O, elde var “Bir”dir.

O'nu yanında bilen kimseye muhtaç değildir, O'nsuz olanın kimsesi yoktur.

Görevini yapmak için sağına soluna ve dahi ardına bakanlar, O'nun gözetimi altında olduklarının, O'na karşı sorumlu olduklarının şuurunda olmayanlardır.

“Yürüyeceğim ama, kim gelecek?” deme, sadece yürü.

Yeter ki yürü ve iz bırak. Zamana ve mekâna bir soğuk damga gibi vur ayak izini. Yürüyüşünün tanığı olsun bıraktığın izler. Hiç iz bırakıp da izlenmeyen birini gördün mü? Unutma ki iz bırakanlar mutlaka izlenirler. İzlemeye gönlü olanlar, mutlaka iz ararlar.

Hem, baksana kendine. Sen, senden önce yürüyen birilerinin izini izlemiyor musun? Bunu ancak yolcu olduğunu unutmayanlar, yolculuğu her şeye rağmen sürdürenler bilir.

Zaten yol dediğin, izlerin icmalinden başka nedir ki?

Yolu yol kılan, biraz da senin ve senden önce yürüyenlerin izi değil midir? Zaman ve mekânda var olan tüm yolları, yolcular açmamışlar mıdır? Ve yolun kerameti yolcudan menkul değil midir?

Ve bir de “yapacağım ama, değerinin bilineceğinden umutlu değilim” deme.

Bir kere umut dediğin, imanın öz çocuğudur.

Çocuğuna kıyan, anasını ağlatır.

Umuduna kıyma ki, imanın ağlamasın.

Etrafına bak. Ne kadar umutlu adam varsa, hepsi de bir şeyler yapan, değer üreten, kıymet ortaya koyan kimselerdir. Yani yapanlar umutlu, yatanlar umutsuzdur. Handiyse birinin umuduna bakıp onun yapanlardan mı, yatanlardan mı olduğunu anlayabilirsin.

Hem yatanların umutlu olması hayra alâmet değildir, tabi ki yapanların umutsuz olması da...

Değerini kim mi bilecek?

Bu kaygı sahte değerlere yakışan bir kaygıdır. Sahici değerlere vurulanlar, “Değerim bilinir mi acaba?” diye kaygı duymazlar. Çünkü adı üstünde, değer değerini başkalarının bilmesine borçlu değildir, bu bir.

İkincisi, değer bilenlerin varlığı ve hâlâ bir şeyler yapıyor olmaları, değerin değerini takdir eden birilerinin her zaman mutlaka var olacağının en güzel ispatıdır.

1 yorum:

yunus erme gökçe dedi ki...

paylaşım için allah sizden razı olsun.

Powered By Blogger