24 Eylül 2007 Pazartesi

namaz 4 çeşittir

Derler ki namaz dört çeşittir;

birincisi; Abdesti öylesine, hızlıca ve tam usulune riayet etmeden alıp, namazı hızlıca kılanlar; Bunlar ne abdestin ne namazın şartlarına uymazlar..Yani namazın dış şartlarını bile muhafaza edemeyenler..

ikincisi; Abdesti tam alırlar, namazı da şartlarına uygun tam kılarlar..Lakin cisim orada ruh yoktur..Namaz şekille namazdır..

-Namazda gözlerini odada dolaştıranlar, daha önce farketmedikleri en ince ayrıntılarına kadar..Mesela; "A bak burda örümcek ağı varmış, temizleyeyim hemen" gibi..

Ya da maç esnasında tv önünde namaza duranlar..Ki gol falan olursa kaçırmasınlar..

Ya da haberler esnasında tv ile aynı odada, üstelik haberlerin sesini biraz yükseltip bir taşla iki kuş vurduklarını zannedenler.. de bu grupta-

üçüncüsü; Abdest ve namaz tamdır, namaz içinde de sürekli Allah ile beraberdirler..Lakin arada şeytan musallat olur, akla-kalbe vesvese atar, ama çabuk sıyrılırlar ve yine O'na dönerler..

Böyle namaz kılanlara iki sevap vardır; Biri namazın, diğeri de şeytanla olan mücahedenin sevabı..

dördüncüsü; namaza başlayınca "Allahuekber" deyip hemen transa geçenler; Hani bacağının kesilmesi gereken sahabelerden birinin, "ben namazdayken kesin" demesi üzerine, aynen öyle yapmaları ve hiç ağrı duymaması örneğinde olduğu gibi..

Hepsinin ecri O'nun katında..





Kişi abdest alırken düşünse ki; her azasını yıkadığında o azasıyla işlediği günahlar dökülüyor, abdest sonunda tertemiz..Ve namaz onu, günahlarından temizliyor..

Ve kimin huzuruna çıkacak..



İnsan madde ve ruhtan müteşekkil..
Yani yer ve gök insanda imtizac etmiş..

Maddesi malum, Hz. Adem’in yaradılışı..
Ruhu ise O’ndan verilmiş..
Maddesi hep dünya ile alakalı, ruhu ise semayla..

İşte bundan dolayı insan maddesini, yerden çıkanlarla, dünyadaki herşeyle besler, doyurur..

Ruhu ise gök yemişlerine muhtaçtır..

Ruh, cisimde hapistir adeta..
Gök Sofralarında ruhu doyurmazsa insan, ruh sürekli feryat eder vücud zindanlarından haykırır!

Ruh, madde ile asla tatmin edilemeyeceği için, maddenin-makamın vs. vs en zirvesine çıksa da insan mutlu olamaz, ruhu açtır ve feryattadır çünkü..

İşte namaz, ruhu doyurmak, teskin etmek, çığlıklarını susturmaktır..

Bu bilinçle namaza durmalı insan..



Abdest alırken kimin huzuruna çıkacağının şuuruyla gitmeli suya..

Ve abdestin, maddeten-manen arındırıcı olduğu bilinciyle..

Abdest alırken ağzına aldığın suyun son damlası süzülürken bedeninden; Ağzınla işlediğin tüm günahlar dökülür..

Gözlerinle, hayalinle işlediklerin, yüzünü yıkadığında gözlerden-kirpik uçlarından, kulakla işlenen günahlar kulaklardan, el ve ayakla işlediğin günahlarsa, el ve ayak tırnaklarının uçlarından süüzlen son damlalarla akar gider..

-Sahih hadis var bu konuda-

Ve sen, abdest sonunda her iki anlamda; maddeten ve manen TERTEMİZSİNDİR!

Bundan büyük lutuf olur mu?

Abdest işte bu bilinçle alınırsa, huzura varmaya ön hazırlık için mükemmel bir iç donanımdır bu..



Biliyor musunuz ki, “ihlas” ve “huşu” da, duayla istenir O’ndan?..

Sürekli dualarda “Ya Rabbi ihlasımı arttır, huşu ver” demeli..



Nasıl ki dünyada yüksek bir makam sahbinin huzuruna çıkarken, olabildiğince düzgün giyinir ve edepli olursun..

İşte namazla Alemlerin Rabbi önüne çıkacaksın! Başını eğ, ellerini önüne bağla ve gözlerini sabitle!..



Namaza başlarken alınan tekbir; Allahuekber!

Yani: Allahım “Sen en büyüksün!"
Benim için sadece Sen varsın!
Kalbimde ve aklımda Sen'den daha büyük, Sen'den daha önemli hiçbirşey yok!

Ve bu tekbir, her rüknün edasından sonra sürekli tekrarlanır..

Neden biliyor musun?

Namazda bir an bile olsa, O'ndan uzaklaşan akıl ve yüreği tekrar O'na sabitlemek için bir ihtar, bir uyarıdır..

Allahuekber! Sadece sadece Sen! Huzurdayım..



Sonra Fatiha..

Fatiha dahil, mutlaka namazda okuduğumuz surelerin manalarına vakıf olmalı, bilinçle-duyarak okumalıyız..

Namazda Fatihayı okurken biz, Allah her ayet bitiminde kuluna cevap verir-söyleşir onunla..Bu bilinçle okunmalı Fatiha.

Hatta Hz. Ömer radıyallahu anh, Fatiha’yı namazda uzun aralıklarla dura dura okurmuş ta, sormuşlar “Neden?” diye..O da ; “Rabbimin verdiği cevapları dinliyor, lezzetleniyorum” demiş..


Sonra ruku;

Şu bilinçle eğilmeli insan;

Ya Rabbi! Sadece Senin önünde eğiliyorum, boyun büküyorum..

Çünkü Sen en büyüksün! Bense en aciz, en zelil..

Sana muhtacım, Seni tesbih ediyorum, iki büklümüm huzurunda tüm hiçliğimle..

Her rukuda bunu mutlaka düşünmeli..

Doğrulduğunda ise Rabbinin onu duyduğunun bilinci ve sevinciyle şükürlerle kalkmalı..








Sonra secde..

Kulun Rabbine en yakın olduğu andır secde..

O Kudretin, o azametin karşısında hiçliğini hissetmek-benliğini SIFIRLAMAKtır!

“KUL ol ki SULTAN olasın!”

Duayı arttırmak gerek o yakınlıkta..
O’nu tesbihten sonra kişi, O’nunla söyleşmeli daim..



Sonra tahiyyat;

O’nu, Resul’u ve tüm müslümanları selamlama, dua ve şehadetle dirilmedir..

Mutlaka manasına ererek bilinçle okunmalı!



Sonra selam;

Sağ tarafa selam verirken; Oradaki meleği düşün ve de ki lisan-ı halinle;

“Şahid ol, bak O’nunlayım, O’na mutiyim”

Sola selam verirken de; “Şahid ol ve sil öncemi, bak O’nunlayım”..

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger