21 Eylül 2007 Cuma

Namaz Vakitlerinin Sırrı...

Namaz Vakitlerinin Sırrı...


--------------------------------------------------------------------------------
Âlem öyle nurlu bir sarmal içinde ki, her an bes vaktin besi de dünya içinde ayri ayri yerlerde yasanabiliyor. O vakitlerin öyle güzel sirlari var ki, bize kullugumuzu ve ahireti hatirlatiyor.
Namaz, Rabb’imizin “Celal”ine karsi kavlen ve fiilen “Sübhânallah” deyip takdis etmek, “Kemal”ine karsi, lâfzan ve amelen “Allahü Ekber” deyip tâzim etmek. “Cemal”ine karsi da kalben, lisanen ve bedenen “Elhamdülillâh” deyip sükretmektir.

Ibâdetin mânâsi da kulun Rabb’ine karsi kendi kusurunu, acz ve fakirligini görüp her seyi elinde tutan Yüce Rabb’imizin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.

Her namaz vaktinde ruhumuzda canlanan sey, tek ve sonsuz olanin O (cc) oldugudur, bakî, sermedî, ebedî olan O’dur. Nurun kaynagi, ebedi saadetlerin sahibi O’dur. Her namaz vaktinde zihnimizde bu duygular sümbüllenir.

Baska bir kapi yoktur. Basimizda ecel kilici, ensemizde Azrail’in (as) nefesi bulunmaktadir. Kabrimizi karanliklar yurdu olmaktan çikarip Cennet bahçelerinden bir bahçe haline getirecek olan sey imanimiz, amelimiz ve Rabb’imize olan muhabbetimizdir. Ümidimiz O’nun (cc) rizasina, Habibi’nin (sas) sefaatine nail olmaktir. Bu yüzden her bir namaz vaktinde gizlenmis sirlara vâkif olmamiz gerekir.

Bediüzzaman Hazretleri, namaz vakitlerini izah ederken gece ve gündüzlerin alemin büyük saatinde “saniyeler”, senelerin “dakikalar”, ortalama insan ömrünün “saatler” ve alemin hayat devirlerinin de “günler” hükmünde oldugunu belirtiyor. Yine bunlarin birbirine baktigini, birbirine misal oldugunu, birbirinin hükmünde olduklarini ve hatirlattiklarini ifade ediyor.

SABAH VAKTI:
Yepyeni bir baslangiçtir

Sabah tatli bir nes’edir. Mahmurluk perdesi altinda alemde piril piril tecelli eden yaratilisa aynadir. Imsak vakti, yani sabah namazi vaktinin girmesi, yani ser’i günün baslayisiyla yepyeni bir hayat baslar. Her bir namaz vakti için bir saati göz önüne getirelim (dijital saati degil!). Akrep, sabah namazi vaktini gösterdiginde o an ayni zamanda, bizim anne karnina düstügümüz âni, yine kâinatin yaratildigi 6 günden ilk günü ve yil içindeki bahar mevsimini gösterir. Elimizi Allahü Ekber deyip kaldirdigimizda zihnimizde ana rahmindeki halimiz ve kâinatin Rahmetenlil Alemi’nin (sas) yüzü suyu hürmetine ve yine O’nun (sas) nurundan yaratilisi canlanir. Tesbih, tahmid ve tekbirlerimiz hep o hale sükür içindir.

ÖGLE VAKTI:
Gençlik atesi ve Cehennem!

Öglenin siddetli hararetinin baslari yaktigi zaman, yazin en sicak dönemine, insanda gençligin söz dinlemeyen en atesli çagina isaret eder. Yine, öglenin sicagi bize hiçbir gölgenin bulunmayacagi mahser gününü hatirlatir. Kainatin ömründe ise ögle vakti Hz. Âdem’in yeryüzüne inis dönemine isaret eder.

IKINDI VAKTI:
Ömrün sonu ve sonbahar

Ikindi vakti, günesin renginin sarardigi, batmaya meylettigi zamandir. Içinde sonbahar hüznünü de tasir. Yine, insanoglunun da artik saçlarina ak düsüp, belinin yavas yavas bükülmeye basladigi, dünya lezzetlerinin de “acilasmaya” basladigi döneme isarettir. Ikindi vakti, insanoglunun ve kainatin son dönemine de isaret eder. Yine, son peygamber olan Efendimiz’in (sas) vazifeye baslamasiyla âlemin son sürece girisini de hatirlatir. Biz ikindi vaktini yasarken az sonra günesin batacagini, yakinda kendimizin ve kâinatin da ölecegini düsünürüz. Ikindiyi eda edip de her seyin batmaya dogru gittigini görürken tek siginilacak kapinin Rabb’imiz ve O’nun Resulü’nün sünnet-i seniyyesi oldugunu tefekkür ederiz.

AKSAM VAKTI:
Ölüm ve kiyamet âni

Artik gün batmistir. Ferdi olarak imtihanimiz bitmis, son nefesimizi vermisiz. Ne güneste o cebbar yakiciliktan, ne de bizde küçük daglari ben yarattim havasindan eser kalmistir. Sonbahar gibi ikindinin tatli serinligi geride kalmis, günes kaybolmus, hafif bir kizillik disinda ondan hiçbir eser görünmüyor. Az sonra günle birlikte biz de karanliklara karismis olacagiz. “Günes katlanip dürüldügünde, yildizlar döküldügünde, daglar yürütüldügünde...” (Tekvir, 81/1-3) ikazlari kulaklarimizda çinliyor. Aksam ezani okundugunda ve namaz için ellerimizi kaldirdigimizda sanki kendi cenaze namazimizla birlikte tüm kainatin cenaze namazini da kiliyor gibi oluruz. Önümüzdeki tabutta hem geride kalan gün, hem sonbahar mevsimi, hem kendi cesedimiz, hem de tüm canlilarin naasi vardir. Bu namaz bu kadar hüzünlüdür. Artik geriye dönüs yoktur. Alem susmus, Sûr üfürülmüstür. Bütün diklenisler, bütü ceberrutluklar son bulmus, müthis bir sessizlik, alemi kaplamis, Ilahi kader âni beklenmektedir. Geriye dönüs artik mümkün degildir ve “keske”ler, “eyvah”lar dönemi baslamistir.

YATSI VAKTI:
Büyük sessiz karanlik

Artik geride kalan ne güne ne mevsimlerin tatliligina, ne de insan olarak “yasadigimiza” dair hiçbir iz yok. Gündüzün ne sicagi ne de isigi kalmis. Bizim için de aci son gerçeklesmis. Kimse, kendi torunlarimiz bile bizi hatirlamiyor, çogu ismimizi bile unutmus. Hayat susmus, kainat dahi ölmüs. Topragin üstündeki tüm civilti, kargasa sona ermis. Herkes hesap gününü bekliyor. Iste bu kadar karanliklar içinde o geceyi ancak “teheccüd”ümüz aydinlatabilir, bize yoldas olabilir. O karanliklari aydinlatacak yegane nur kaynagi odur.

IKINCI SABAH VAKTI:
Ba’sü ba’del mevt

Yeni dogan günes ise hasrin sabahini ihtar eder. Sur yeniden üfürülmüs, ruhlar yeniden iade edilmis, milyarlarca insan hasir meydaninda toplanacak, ölüler yerden bitkiler gibi bitirilecek. Iste bu suurla kilinan namazin kisiye faydasi olur. “Desinler”, “görsünler” için kilinan namazin kimseye faydasi olmadigi gibi maalesef zarari da olacaktir. Evet su gecenin sabahi ve su kisin bahari, ne kadar mâkul ve lâzim ve kat’î ise, hasrin sabahi da, berzahin bahari da o kesinliktedir. Iste bu bes vaktin her birinde bir mü’him, inkilâp basindadir.

alinti...

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger