17 Eylül 2007 Pazartesi

Namazdaki hareketler ne anlama geliyor

Namazdaki hareketler ne anlama geliyor? Kıyamın ruhu nedir?


--------------------------------------------------------------------------------
Namazdaki hareketler ne anlama geliyor? Kıyamın ruhu nedir?
İnsanın bir bedenî ve şeklî yönü vardır. Bir de ahlakî güzelliklerini, psikolojik yapısını içinde barındıran, Allah ve Rasûlü’yle aşkını perçinleyen manevî ve ruhanî bir yönü vardır. İnsanın şekli gözle görülür; görebilen her insan için çaba gerektirmez. Ancak insanın ruhundaki güzellikleri keşfetmek için, özel bir çaba ve emek gerekir. İnsanın güzelliklerini keşfe dalmak için senelerce onunla dost kalmak ya da fedakârane bir şekilde onunla bağlantı kurmak lazımdır. Namazın da canımızdan bir can gibi, herkes tarafından görülebilen bir şekli vardır; bir de derinlerde saklı huşu ve ikâme ile ortaya çıkan bir ruhu vardır. Huşu; gönlümüzü, zihnimizi ve ruhumuzun her noktasını namaza verme, odaklanma halidir. İkâme ise namazı ne dediğimizin ve yaptığımızın şuuru içerisinde dosdoğru bir şekilde kılmak; namazı Efendimiz’in kıldığı şekilde şartlarına uygun ifâ etmektir.
Daha anlamlı ve huşu dolu bir namaz kılabilmek İslam dininde önemlidir. Bu noktada öncelikli tavsiyemiz namazın şeklî yönünün haricinde O’nun ruhu diyebileceğimiz manevî yönünü keşfetmektir. Mevlânâ’ya göre “Namazın özü, ruhun namazıdır. Sûreten ve şeklen kılınan namaz geçicidir, devamlı olmaz. Çünkü ruh, deniz âlemidir, sonsuzdur. Cisim ise deniz kıyısı ve karadır, sınırlı ve ölçülüdür. İşte bu yüzden devamlı namaz ancak ruhun olabilir. Ruhun da eğilmesi ve kapanması (rükû ve secde) vardır; fakat bunları açıkça şekillerle göstermek lazımdır. Çünkü mananın şekille bağlılığı vardır. İkisi bir olmadan fayda vermezler. Kızgınlık, şehvet ve hırs rüzgârları, ancak namazı olmayanlara zarar verir.”

İsmail Hakkı Bursevi’ye göre, gerçek manada namaz kılanlar bu âlemin maverasında Fahr-i Âlem Efendimiz’e uyanlardır. Zira Rasûlullah’a uyma namazda perdesizdir. Vahdet mihrabında imam olan Fahr-i Âlem Rasûlullah Efendimize söz, iş ve hal bakımından tabi olup engelsiz olarak uyanların namazları hakikidir.

“Huzur-ı kalp olmadan namaz olmaz.” Yani âlem-i sırda kalp Allah ile beraber olmadıkça hakiki namaza ulaşılmaz.

***

Kıyam, Allah’ın huzurunda saygı ile ayakta duruştur

Kıyam, Allah’ın huzurunda saygı ve sevgi duyguları içerisinde ayakta duruştur. Rabb’inin davetine karşı kulun davete icabet ederek ayakta O’nun huzurunda duruşudur. Kişi namaza niyetlenerek ayağa kalktığında kalbi, O’nun âlemlerin Rabb’i için ayakta durduğuna şahadet eder. Allah’a saygı ve sevgi duygusu kişinin bütün varlığına hâkim olur, her şeyi gözetimi altında tutan Allah korkusu ve sevgisi insanı içine alır.

Namaz kılan kişinin Allah’ın huzurunda saygı ile durması gereği, “Allah’a itaat ederek (gönülden boyun eğerek) ayakta durun (namaza durun).” (Bakara 2/238) ayetiyle vurgulanır. Hz. Peygamber de normal durumlarda namazın ayakta kılınmasını emretmiştir.

Elleri kaldırış:
Sağ elle ahireti, sol elle dünyayı arkaya atış…

Kıyam duruşunda insan namaza başlama tekbiriyle ellerini kaldırdığında şunları ifade etmek ister; “Ben şu anda bütün dünyevi kaygıları ve maddî düşünceleri, Hakk’ın dışındaki her şeyi elimin tersiyle arkaya atıyor ve Yüce Mevla’nın huzuruna çıkıyorum.”

İsmail Hakkı Bursevi ise kıyam duruşunda iki elin kaldırılmasını şöyle yorumlar: “Sağ el ahiretten, sol el dünyadan ibarettir. Elleri kaldırmak ise, dünya ve ahiret ilgisini gönülden çıkarıp arka tarafa atmak ve her ikisi sebebiyle de büyüklenmeyi yok etmek anlamını taşır. İnsan kıyamda iki elini kaldırdığında, beden diliyle dünyayı ve ahireti arkaya atarken gönül diliyle de “Allah en büyüktür.”(Allahu Ekber); “Allah’tan başka ibadet edilecek hiçbir ilâh yoktur.” (velâ ilâhe ğayruk) diyerek Rabb’ine olan sevgi ve yakınlığını itiraf eder. Bir nevi namazda nefsinin köleliğinden kurtulan kulluk ve teslimiyetle yücelen kul, “Rabb’im, Sen’den başka Rab, kapısına gidilecek bir dost, duama ve dileklerime icabet eden sonsuz ikram sahibi Mevlâ bulamam ki… Ancak Sen varsın…” nidasıyla, dünyaya ve ahirete dair bütün isteklerini arkaya atar. Yunus Emre’nin “Bana Seni gerek Seni” sözünü bir nefes gibi içine çeker…

Yunus Emre ise kıyam duruşunda yaşanan bu manevî hali şöyle anlatır:

“Dünyayı bırak elden dünya gelmez bu yoldan
İki aşk bir gönülden asla geçmez bu haber.”
Namazın şekli bir damla ise, ruhu bir ummandır.



Rüku da tum saygımızla basımızı egiyoruz ve Rabbimiz rüku halindeki tum canlıların yaptıgı ibadeti temsil etmemizle odullendiriyor bizleri.. Secde de gurur ifadesi olan basımızı tum aciziyetimizle Rabbimizin onune seriyoruz... Oturus ta ise ettehıyyatuyu okuyarak Mirac gecesi rabbimizle efendimiz arasında gecen sohbeti tekrarlıyoruz adeta... Ustelik tum bunları yaparken bunların herbirini yapmakla gorevlendirilmis melekleri temsil ediyoruz..

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger