28 Eylül 2007 Cuma

NAMAZ KISA KISA

Namaz, en hayatî kulluk borcumuzdur
Namaz dinimizin en önemli emirlerindendir. Namazın farziyetini inkar eden bir insan kendisini din dairesi dışına çıkarmış olur. Çünkü namazın farz olması ayet ve hadislerle sabittir. Dolayısıyla bir insan hangi sebeple olursa olsun namazı kasten terk ederse günah işlemiş olur. (İbni Abidin, Reddü’l Muhtar, c. 2, s.7). Namaz, bizim en hayati kulluk borcumuzdur. Rabb’imiz, namazı her şeyin özü olarak gördüğü için, namazsızlığı hiçbir şekilde hoş görmemiştir.


Efendimiz (sas) bir şeye üzülünce namaz kılardı
Hz. Huzeyfe (r.a) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı herhangi bir şey üzecek olursa namaz kılardı.” (Ebu Dâvud, Salât 312).


HADİSLER

* Es-salâtü nûru’l-mü’min.
Namaz mü’minin nûrudur.
* Re’sü’l-hikmeti mehâfetullah.
Hikmetin başı, Allah korkusudur.
* Efdalü ibadeti edvemühâ.
İbadetin efdali devamlı olanıdır.
* El-kelimetü’t-tayyibetü sadakatün.
Güzel söz sadakadır.
* Es-salâtü imâdü’d-dîn.
Namaz dinin direğidir



Namaz günahlara keffarettir
Namaz kâmil manada eda edilirse günahları siler, temizler. Zira namazda tevbenin şuur haline gelmesi söz konusudur. Yani namaz ile yapılan tevbe kasdî ve iradî olmamakla beraber, insanın namazla bütünleşmesi ve bu bütünlük içinde Rabbin huzuruna gelmesi onda tevbe adına bir şuur mayalar. Yeter ki namaz, istenen ölçüler içinde eda edilmiş olsun.
Diğer taraftan namaz, yekpare tevbe demektir. Tevbe namazın bütün rükünlerine öyle sinmiştir ki, onu tevbeden ayrı mütalaa etmek adeta imkânsızdır. Her tevbe elbet namaz değildir; fakat şuurlu bir şekilde eda edilen her namaz aynı zamanda bir tevbedir.
Cenab-ı Hakk dilerse her namazda günahları affedebilir. Ancak kul, günahlarının ızdırabını yirmi dört saat gönlünde duymalıdır ki bu o günahların affına ciddi bir davetiye olsun ve o gün işlenen günahlara mukabil yine o gün dolu dolu tevbeyle geçirilsin. Kul, bu tevbelerin kabulünü de yine o günkü namazlarda arasın. Neticede namazlarından herhangi birinde keffaret meyvesini devşirmiş olsun


Ta’dil-i erkân ne demek?

Peygamberimiz (sas), “Nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öylece kılınız.” buyurmaktadır. Dolayısıyla tavuğun yem topladığı gibi değil, başka şeylerle meşgul olmaksızın huzur ve huşu içerisinde kılınan namaz önceden işlenmiş günahların silinmesine vesile olur. Kalp, huşu içerisinde olursa vücut ve azalar da huşu içinde olacağından öncelikle namaza başlamadan kalbi huzursuzluklardan temizlemek, meşguliyetlerinden arındırmak gerekir ki namazımız gerçekten namaz olsun. Rüku ve secdelerde azalarımızın önce bir sükûnet bulması, diğer hareketlerin bu sükûnetten sonra yapılması gerekir.



Namaz, dünyayla bağları koparmaktır


Tasavvuf ricâline göre namaz divân-ı ilâhîde durmaktır. Nitekim Cüneyd Bağdâdî’ye sordular: “Namazın farzı nedir? O şu karşılığı verdi: Dünya ile bağları koparmak, dikkati toplayarak divân-ı ilâhîde durmak. Bu sözün anlamı şudur: Namazda beden seccâdede, akıl divân-ı ilâhîde olmalı, kalb huşû, âzâlar huzû ve huzûr ile dolmalı.
Namazın bilinen şartlarını “fıkıh” ilmi tanzîm eder. Fıkıhsız bir namaz mümkün değildir. Ancak fıkhî şartları yerine getirilmiş; ama huşûdan uzak, darmadağınık bir kalb ile kılınan namaz da mûteber olamaz. Dolayısıyla namazın zâhirini tanzîm eden fıkhî kaideler, kalb âlemini tezyîn eden mânevî kâidelerle bir araya geldiğinde ancak mûteber ve makbul bir namaz kılınabilir. Kalb âleminin tezyîni ise, Kur’ân-ı Kerîm’de buyurulan tezkiye (arınma) sırrını gerçekleştirmekle mümkündür.


KALB DAMARI TIKANAN KİMSE NAMAZDA SECDE YAPAMIYORSA, NASIL NAMAZ KILAR?



Secde yapamama sadece kalb damarı tıkanan insanlar için değil, başka mazereti olanlar için de bahis mevzuu olabilir. Öncelikle namaz bir mükellefiyet olarak mutlaka eda edilecektir. Soruda bahsedilen veya emsali mazeretleri olan kişiler neye gücü yetiyorsa, işte o kadar ile yine namazını kılacaktır. Mesela, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen oturarak, oturamıyorsa yatarak, vücudunu hareket ettiremiyorsa başıyla yine o namaz kılınacaktır. Hatta bazı mezhepler, “Bu durumda ima ile yani göz işaretiyle dahi namaz kılınabilir.” der. İslam kolaylık dinidir. Allah hiçbir emir ve yasağında hakkımızda zorluk murad buyurmamıştır. Gücümüzün üstünde bir emirle bizleri mükellef tutmamıştır. Mazeretleri olanlara, o ölçüde ruhsatlar tanınmıştır. Hele dinin direği hükmünde olan namazın mutlaka eda edilebilmesi için tanınan ruhsatlar, teferruatıyla fıkıh kitaplarımızda anlatılmaktadır. Oralara müracaatla bu hükümler öğrenilir ve o çerçevede namaz mutlaka kılınır.


Namaz kötülüklerden alıkor

Bir insan namazını kâmil anlamda edâ ederse, hayatındaki nurlu zaman dilimleri alabildiğine genişler; zulmetli, karanlıklı anları da daralır. Onun iç dünyasında nefsanîliğe ve şeytanlığa dair menfezler büzülür, melekliğe ve ruhaniliğe açılan kapılar da ardına kadar açılır. Ancak bütün bunlar namazın şuurluca idrak edilip eda edilmesine bağlıdır.
Emredildiği ve Allah'ın hoşnutluğu için eda edilen bir namaz, diğer bir tabirle ihlâs yörüngeli, rıza hedefli kılınan bir namaz, bir de devam gözetilirse bugün olmazsa yarın mutlaka insanı kötülük ve günahlardan alıkor. Onu bu kötülüklerden alıkoyan bir ibadet, öncelikle şirk ve şirke götüren şeylerden, dalalet ve dalalete sürükleyen saiklerden uzaklaştırır. Çünkü namaz baştan sona, gerek fiili gerekse kavli zikirle örgülenmiş bir ibadettir.


GÖZLÜKLE NAMAZ KILINABİLİR Mİ?

İhtimal bu soru, gözlüğün alnın yere değmesine mani olma durumuyla ilgi olarak soruluyor. Secde namaza ait bir rükündür. Bu rükünde Hanefi mezhebine göre bir mazeret olmadığı takdirde alnın ve burnun yere teması şarttır. Mazeret varsa iki uzuvdan birinin yere teması kâfidir. Daima gözlük kullanma, her ne kadar mazeret sayılabilirse de, alnın yere temasını engellemeyecek küçük çerçeveli gözlükleri tercih etmekle, bu problem halledilebilir veya namaz esnasında gözlükler çıkartılabilir. Sonuç, alnın yere temas etmesine mani olmayan gözlüklerle namaz kılınır ve kıldırılabilir.


Namazdan vazgeçen, bir gün dininden de geçebilir
Müslümanlar namaza çok dikkat etmelidir. Zira kulun ilk defa sîgaya çekileceği husus namazdır. Zina değil, içki değil, başka bir şey de değil! Namaz!. Bundan, diğer hususların önemsiz şeyler olduğu anlaşılmamalı; aksine namazın ehemmiyeti anlaşılmalı. Çünkü hakiki namaz zaten insanı kötülüklerden alıkoyar. Bir insan namaz kılmıyorsa, hayatının en büyük kayıp kuşağında yaşıyor demektir. Oruç, namaz kılmaktan daha kolay bir ibadettir. Hac da öyle. Hac ruha ibadet neşvesi aşılarken, nefse de seyahat hazzını tattırır. Sahabe, namaz kılmayana münafık nazarıyla bakardı. Hatta alimlerimiz, çok defa amelî açıdan münafık olmaya, namazın terk edilmesini misal verirler. Ferdin şuurunun derinliğine göre günde beş defa Allah’a kulluğunu göstermesi onu çok yüceltir. Namaz deyip geçmemeli; namazdan geçen, bir gün dinden de geçebilir... Namazda miraç vardır. Ama, herkes bunu namazda kendine göre hisseder ve kabiliyeti nispetinde yükseldiğini duyar. Herkesin hissettiği, kendi miracıdır..


MELEKLER HABER VERİR

Gece melekleri ile gündüz melekleri sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelirler. Allah bu meleklere “Kullarım ne yapıyorlar?” diye sorar. Melekler; “Onlara vardığımızda namaz kılıyorlardı, ayrıldığımızda da namaz kılıyorlardı.” derler. (Buhârî, Ezân, 31, Mevâkit, 16, Nesâî, Salât, 21).


Farz namazı kesmenin caiz olduğu haller nelerdir?
JALE ŞİMŞEK
“Namaz kılarken çocuğumun tehlike arz eden şeye veya yerlere yaklaştığını hissettiğim zaman onun başına bir şey gelecek korkusuyla namazıma devam edemiyor ve o an namazdan çıkıyorum. Bu durumda günaha giriyor muyum? Eskiden büyüklerim; ‘anne-baba çağırınca namaz bozulur’ derlerdi. Doğru mu? Sinirli olan eşim için de bu geçerli mi?”
Namaz kılan kişinin yanında veya yakınında zaruret içeren bir olay veya hayatî bir durum meydana gelse ve o esnada kılınan namaz farz da olsa namazı kesmek vâcip olur.
Bu cümleden olarak, namaz kılmakta olan annenin, sorumluluğunu aldığı çocuğunun, olabilecek tehlikeye yaklaşması durumunda namazını bozarak çocuğuna hakim olması câizdir.
***
Genel itibarıyla farz namazı kesmenin câiz olduğu durumlar şunlardır:
1- Namaz anında annenin çocuğuna bir tehlike gelmesinden korkması veya pişirdiği yemeğin taşmasından, yanmasından korkması,
2- Doğum yaptıracak ebe kadının namaz kılarken doğum olayının başlaması,
3- Kişinin namaz anında can güvenliğinin ortadan kalkması,
4- Namazdayken eziyet ve acı veren hayvanın, insana musallat olması,
5- Kişinin namaz anında kendisinden mesul olduğu malın kaçması, kaçırılması veya hırsız tarafından çalınması,
6- Namazda iken aniden küçük veya büyük abdestin sıkıştırması,
7- Farz namaz kılarken anne-baba veya eşin, bir zararı söz konusu ederek seslenmesi üzerine namazı kesmek câizdir. (İslâm Fıkhı c. 2, s. 170, Zaman Yay.)
Nâfile namaz kılarken, bu durumdan habersiz olan anne ve babanın çocuğuna seslenmesi o namazı bozmak için bir sebep teşkil eder. Böyle bir durumda namazı kesmek câizdir. Ancak farz namaz kılarken herhangi bir zarar söz konusu değilse anne-babaya cevap vermek için namaz kesmek câiz değildir.
Aynı durum eş için de geçerlidir; yani nâfile namaz kılarken eş seslense namazın kesilmesi câizdir. Fakat farz namaz; ancak zaruret varsa kesilir, yoksa namaza devam edilir.


Namaz gibi bir uyku için
Resulullah (sas) buyurdular ki: “(Mutad olarak) geceleyin namaz kılan bir kimse, uykunun galebe çalmasıyla (bir gece uyuyakalsa ve teheccüd namazını kılamasa) Allah Teala Hazretleri onun namazının sevabını yine de yazar, onun uykusu (Allah’ın ona yaptığı bir ikram) bir sadaka olur.”
(Muvatta, Salatu’l-Leyl 1)


Kaza namazı olan

Namaz ibadeti, önceki ümmetlere Allah (cc) tarafından emredildiği (el-Bakara 2/83; İbrahim 14/37; Meryem 19/30-31,54-55) gibi Hz. Muhammed’in ümmetine de emredildi. Nitekim ilgili ayette (“Ey insanlar sabır ve namaz (salat) ile yardım isteyin” (el-Bakara 2/153) buyurulmaktadır.
İslam’ın başl minde olmak üzere kadın ve erkek her Müslüman için bir görevdir.
Namazın bir özür olmaksızın, vaktinde kılınmayıp terk edilmesi, kazaya bırakılması büyük günahtır. Peygamberimiz, kıyamet gününde hesabı sorulacak ilk amelin namaz olacağını bildirmiştir. (Tirmizi, “Salat”,188)
Kaçırılan namazı kaza etmek, namazı terk etme günahını kaldırır. Fakat, vaktinden sonraya bırakma günahını kaldırmaz. Bunun için ayrıca tövbe ve istiğraf etmek gerekir. Eğer, meşru bir mazeret sebebiyle namaz kazaya bırakılmış ise bir günahı yoktur.


Sizin etrafınızda da kaptan pilotlar olabilir
Pakistanlı işadamı Abdullah Delhi, Sovyet havayolları ile seyahat ettiği esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine hosteslerden birini çağırıp namaz kılmak için kendisine bir yer göstermesini istediğinde, hostes ancak kaptan pilotun yanında müsait bir yer bulabilmişti.
Ve Abdullah namazını bitirip Rus pilotu ile göz göze geldiğinde, pilotun gözlerinden yaşlar süzülmekte olduğunu görüp de sebebini sorunca pilot şöyle demişti: “4–5 yaşlarında iken babam da senin yaptığın gibi bir şeyler yapardı. Bunun namaz olduğunu şimdi anladım ve birden hem babamı, hem de dinimin ne olabileceğini düşündüm. Din konusu ile alakalı bugüne kadar bana hiçbir şey anlatılmadı. Ancak şu anda düşündüm ki, babam, senin yaptığın gibi namaz kıldığına göre Müslüman olmalı. Dolayısı ile benim aslım da Müslüman olabilir. Yılardır içimde bir düğümdü bu. Ama ilk defa namaz kılan birisini, sizi görünce kafamdakiler çözülmeye başladı. Bunun üzerine gideceğim ve aslımı araştıracağım.”

İlla namaz, illa namaz...
ALİ BUDAK
Namazda olsun, namaz haricinde olsun, gönlün her teli tıpkı bam teli gibi ses vermeli. Bilhassa da namazda böyle olmalı. Sazların bir tane bam teli var, fakat gönlün her teli bam teli gibi olmalı. Öyle namaz kılmalı ki, herkesin namazı bir diğerine misal olsun ve secde, doyulmaz bir neşveye, duâlar, insana bıkkınlık vermeyen gıdaya; rükû ayrı bir edaya; kıraat da, dane dane canlı kelimeler armonisi halini alsın.
Muhbir-i Sadık, “Namazınızı veda namazı olarak kılın.” buyuruyor. Size, “bir vakit namaz kılacak kadar ömrünüz kaldı” deseler, o namazı nasıl özene-bezene kılarsınız. İşte her namazı böyle özene-bezene kılmalısınız. Evet “bu benim son namazım olabilir” mülâhazasıyla kılınan namaz veda namazıdır. Namaz öyle bir iştir ki, ondaki her inhiraf insanı sîreten hayvanlığa götürür. Meselâ, Efendimiz, “İmamdan önce başını secdeden kaldıran, suratının eşek şekline dönmesinden korkmuyor mu?” diyor. Secde için “Başınızı (yem gagalayan) tavuklar gibi koyup kaldırmayın.” diyor. Otururken “Kendinizi köpekler gibi salmayın.” diyor. Demek ki, namaz, insanın insan-ı kâmil olmasını ifade ediyor. Öyleyse, insan kıyamını, kıraatını, rükûsunu, sücûdunu ciddî bir temkin ve teyakkuzla yapmalı; eşeğe, maymuna, tavuğa, köpeğe benzememelidir. Bunları “Beni Rabb’im terbiye etti, ne de güzel terbiye etti.” diyen edeb abidesi Hz. Muhammed (sas) söylüyor. Namaz insanın hayatında yapacağı şeylerin en güzelidir ve en güzeli olmalıdır. Hayatın en tatlı hatıraları namazla ilgili bulunmalıdır. Zira miraca namazla çıkılır.. Allah’a namazla ulaşılır, enbiyânın huzuruna namazla varılır. O halde, illâ namaz, namaz, illa namaz... (Fasıldan Fasıla’dan)


Nifak duygusuna karşı gerçek tavrın adı namazda aşktır
ALİ BUDAK
Efendimiz (sas) kudsî bir beyanında: “Namazımızı kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen bizdendir.” (Nesai, İman, 9; Buhari, Salât, 28) buyurur. Şimdi bunun tersini bir düşünelim! Başı secdesiz, vicdanı paslı, insanlara karşı saygısız, hevâ ve hevesin çocuklarını kimden saymak gerekir?
Bu insanların kudsi bir dairede olmadıkları açıktır. Evet namaz çok önemlidir; biz de bu konuda çok uyanık olmalıyız. Namaz kılmayanı Efendimiz (sas) ortada bir insan olarak göstermiştir. O diğer bir beyanlarında “kişiyle küfrün arasında namazın terk edilmesinin” olduğunu bildirmiştir. Hele konu iman ise durum daha bir ciddiyet almaktadır. Evet! İman, müminleri sahili selamete götüren bir gemi, namaz da onun en hayâtî unsurudur. M. Lutfi Efendi’nin dediği gibi “Namaz dinin direğidir, nurudur, sefine–i dini (din gemisini) namaz yürütür, cümle ibadetin piridir namaz...” Allah Rasulü (sas) bir başka hadis–i şeriflerinde ise şöyle buyururlar: “Münafıklara en ağır gelen namaz sabah ve yatsı namazlarıdır.” (Buhari, Mevâkît, 20) Şimdi biz, acaba bu namazları aşk u şevk ile kılabiliyor muyuz? Aslında nifak duygusuna karşı gerçek tavrın adı namazda duyulan aşk ve şevktir



Namaz tevazu ve duadır

Namaz tevâzudur, yalvarmadır, günahtan pişmanlıktır ve ellerini kaldırıp “Allah’ım!” diye yakarmadır. Kim böyle yapmazsa namazı eksiktir.” ( Tirmizi, Salat, 166)
Namaz duâdır. Namaz kılan bütün organlarıyla Allah’a duâ ederken âzâları âdetâ dil kesilir. Kul, bütün âzâlarının katıldığı bir lisan ile gönülden duâ edince duâsına icâbet edilmesi bir vaad-i ilâhîdir. Nitekim Allah Teâlâ “ Bana duâ edin ki Ben duânıza icâbet edeyim.” (Gafir, 40/60) buyurmaktadır. Bu âyet-i kerimede mutlak bir duâ emri var. Mutlak emir, gönülden duânın, şartsız kabûlüne delildir.
Kime duâ ettiğinin şuûrunda olan bir kul, duâ edince perdeler açılır ve dileği yerine getirilmek üzere “divân-ı ilâhî” ye iletilir.
Tasavvuf ricâline göre namaz divân-ı ilâhîde durmaktır. Nitekim Cüneyd Bağdâdî’ye sordular:
- Namazın farzı nedir? O şu karşılığı verdi:
-Dünya ile bağları koparmak, dikkati toplayarak divân-ı ilâhîde durmak. Bu sözün anlamı şudur: Namazda beden seccâdede, akıl divân-ı ilâhîde olmalı, kalb huşû, âzâlar huzû ve huzûr ile dolmalı.
Elbiseler temiz olmalı ki!
ALİ BUDAK
Giyim eşyalarının seçim ve bakımı, sağlık yönünden önem taşır. Ortaçağda, Avrupa’da yaşayanlar sıcak tutan ama temizlenmesi güç, yünlü giysiler giyerlerdi. O çağlarda insanlar pek yıkanmaz, giysileri kirlenir, kokar, bitlenir ya da pirelenirdi. Kokuyu gidermek için de otlardan yapılan esans kullanırlardı. Ancak 18. yüzyılda pamuk ticaretinin başlamasıyla Avrupalılar, ilk kez ucuz, hafif, kolayca yıkanabilen iç çamaşırlarına kavuştular. Üst sınıflarda temizlik yeniden önem kazandı. 19. yüzyılda kişisel temizlik, iyi yaşamanın bir şartı sayılmaya başlandı. Vücut temizliği ve giyim eşyalarının daha sık değiştirilip yıkanması sonucunda, bit ve pirelerle birlikte veba ve tifüs gibi hastalıklar da kayboldu. Müslümanlarda ise, namaz kılabilmenin olmazsa olmaz şartlarından birisi elbise temizliğidir. Dışkı ve idrar bulaşmış bir elbise ile namaz kılınamaz. Yani Müslümanlar günde beş kez elbiselerinin temizliğini kontrol etmek mecburiyetindedirler. Temiz giyinme konusunda Peygamber Efendimiz (sas)’in şu sözü, O’nun temizliğe verdiği ehemmiyeti açıkça göstermektedir: “Beyaz elbise giyiniz. Zira beyaz elbise, daha güzel ve temizlik açısından daha elverişlidir. Ölülerinizi de bununla kefenleyiniz.” Beyaz ve açık renkliler, üzerlerindeki kiri gösterdiğinden onların temizliğine ayrı bir özen göstermek gerekir. Avrupa’da 19. yüzyılda temiz giyimin değeri yeni yeni anlaşılırken, Müslümanlığı gerçek manada yaşayan insanlar, 7. yüzyıldan beri elbise temizliğine dikkat ediyorlardı.

OTO BOYALARINA DOMUZ YAĞI KARIŞTIRILIYOR, BU BOYANIN DEĞDİĞİ ELBİSE İLE NAMAZ KILINABİLİR Mİ?
AİLEM
Her şeyden önce insan, kendini ibadetlere göre ayarlamalıdır. Böyle necis maddelerin insan üstüne bulaşabilme ihtimali yüksek yerlerde çalışmak zorunda kalanların, namaz için ayrı bir elbise edinmelerinde fayda vardır. Bu elbise, diz kapağı ile göbek arasını kapayacak kadar bile olsa, necis giysilerle kılınan namazdan evladır. Zira söz konusu necasetle kılınan namaz, hele zaruret yoksa namaz değildir. Namazın şartlarından biri de necasetten taharettir. Bu türlü yerlerde çalışanlar için ayrı bir yol da, iş esnasında sağlam bir tulum giyilmesidir. Namaz vaktinde onu çıkarır ve temiz elbiseleriyle namazını eda eder.

http://ailem.zaman.com.tr/images/2006/04/15/gul-hadis.jpg

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger