24 Eylül 2007 Pazartesi

Ayrılık Vakti ve Son Namaz

Ayrılık Vakti ve Son Namaz

Her namazınız son namaz gibi olsun, diyordu ashabına; tıpkı vedalaşır gibi.Biraz sonra hayat son bulacak ve sanki, hayatla ölüm arasındaki o incecik perde kalkıverecekmişçesine!

İşte, bir pazartesi günü tan yeri ağarırken. Mescid-i Nebevi'ye açılan perde son kez kalkıyordu.

Genç-ihtiyar herkes, 'acaba namaza çıkar mı'diye mescide koşmuş, mihraptaki imamı merak ediyorlardı, zira, on dört gündür hastaydı.

Perşembeden bu yana dört gündür, namazlara da çıkamaz olmuştu.

Halbuki Çarşamba günü ağırlaşıp bayılmış, kendine gelir gelmez de, üzerine su döktürerek mescide gelmişti. Belli ki, ashabıyla helalleşmeyi arzu ediyor, kimin de kendisinde hakkı varsa gelip almasını istiyordu.

Zihinlerdeki hatıralar tazelenmeye çalışılıyordu; yoksa, bu bir vedalaşma mıydı!? Daha önceki beyanlarını hatırlamaya çalışıyorlardı. Bir gün aralarına çıkmış ve onlara şunları söylemişti:
- Sizler Beni, aranızda en son vefat edecek olan birisi olarak mı sanıyorsunuz!
- Evet, demişlerdi o zaman. Halbuki, o gün O (s.a.s.):
- Şüphesiz ki Ben, aranızda en önce vefat edeniniz olacağım, buyurmuştu.
- Şüphe yok ki Ben, yolculuk için davet aldım ve bu davete icabet sözü verdim, demişti başka bir gün.

Amcası Hz. Abbas bir gün, rüyasını anlatmış ve semaya doğru sağlam bir halatın yükseldiğini söylemişti O'na. O zaman da:
- O gördüğün, senin kardeşinin oğlunun vefatıdır, demiş ve bunu, yüce dostluğa pervâz edişi olarak yorumlamıştı.

Birkaç gün önce de, bir mecrasını bulup sözü vedaya getirmiş ve şöyle buyurmuştu:
- Şüphe yok ki Allah (cc), dünya hayatının güzelliklerinden dilediğini vermek ve katındakilere nail kılmak arasında kulunu muhayyer bıraktı; kul ise, Allah katında olanı tercih etti.

Daha cümlelerini tamamlamamıştı ki, mescidin bir köşesinden yakıcı bir çığlık kopuvermişti:
- Analarımız-babalarımız Sana feda olsun yâ Resûlallah!

Şaşkınlıkla bakıyorlardı sesin geldiği tarafa ve:
- Adama bak, diyorlardı. Allah Resûlü (s.a.s.), bir adamın dünya ile huzur-u ilahide olan konusunda muhayyer bırakıldığını ve onun da Allah katındakini tercih ettiğini haber veriyor, Ebû Bekir ise, tutmuş, 'analarımız-babalarımız Sana feda olsun yâ Resûlallah' deyip ağlıyor.

Anlayan anlamıştı; Allah Resûlü de, sâdık yâri Ebû Bekir'i nazara veriyordu.

Aynı zamanda o gün:
- Şayet Ben, Rabbimden başka dost edinecek olsaydım, mutlaka Ebû Bekiri dost edinirdim, demiş ve Ebû Bekir'in kapısı dışında mescide açılan bütün kapıların kapatılmasını istemişti.

Çarşamba günü ağırlaştığı duyulunca, herkes mescide koşmuş ve dışarıda merakla beklemeye başlamıştı; ölümünden endişe duyuyorlardı. Önce, amca oğlu Fadl, ardından sırasıyla Hz. Ali ve Hz. Abbâs girdi huzura; her biri, dışarıda bekleşen topluluktan bahsediyorlardı. O gün, iki kişinin yardımıyla huzurlarına çıkmış ve şunları söylemişti cemaatine:
- Ey insanlar! Bana ulaştığına göre sizler, nebinizin vefatından endişe ediyormuşsunuz; Benden önce hangi peygamber ebedi yaşadı ki Ben, burada ebedi kalayım! Dikkat edin! Ben de Rabbime kavuşacağım, sizler de!

Sonra da şu hakikati aktardı onlara:
- Şüphe yok ki sizin için Benim, hayatım da hayırlıdır ölümüm de!

Zaten son kıldırdığı namaz da, Perşembe günkü akşam namazıydı ve bu namazda, Mürselât suresini okumuştu.

Bugün olduğu gibi o gün de Bilâl, yatsı namazı için ezan okumuş, mescide koşan cemaat de imamını beklemeye durmuştu.

Hücre-i saadetlerinde olanlardan habersizlerdi; zira, hastalığı şiddetlenen Resûlullah (s.a.s.), orada kendinden geçmiş ve bayılmıştı. Ayılır ayılmaz namazın kılınıp kılınmadığını sormuş ve abdest alıp namaza çıkmak istemişti. Ancak, bunun için takati yoktu; zira, tekrar tekrar bayılıyordu. Nihayet, namazı Hz. Ebû Bekir'in kıldırmasını isteyecek ve daha sonra da kendisi, ancak iki kişinin yardımıyla namaza çıkabilecekti.

Gelişini bekleyenlerin üzerine dolunay misali doğuverince o gün, mescide bir heyecan dalgası yayılıvermişti. Feraset insanı Hz. Ebû Bekir, işi sahibine bırakmak için geri geri çekilmek istiyordu. Elleriyle işaret ediyor ve 'yerinde kal!' diyordu. Açılan safların arasından, imamın yanına kadar geldi. Ayakta duracak takati yoktu ve ancak, oraya oturarak namazını tamamlayabildi.

O gün de cemaatine dönmüş, aynı zamanda şunları söylemişti:
- Artık sizin aranızdan Benim ayrılık vaktim geldi; şüphe yok ki Ben de bir beşerim. Kimin Bende bir alacağı varsa, gelsin ve bugün alsın!

İşte, o perşembeden bu yana Allah Resûlü (s.a.s.), namazlara çıkamamış ve ashabına imam olup namaz kıldıramamıştı.

O gün geldiği gibi, belki bugün de gelir diye ümit ediyorlardı.

Bugünün sabah namazına da, bir umut deyip gelmişlerdi; iyileştiğini görmek ve yine önlerine geçip de namaz kıldırmasını istiyorlardı.

Halbuki O (s.a.s.), aylar öncesinden mesajı almış ve yönünü de, ebedi dostluğa çevirmişti.

Onun için, her yıl on gün mescide çekilip itikaf yaparken bu yılın Ramazan ayında, mescidde yirmi gün kalmayı tercih etmişti.

Ayrıca bu Ramazan, Cibrîl-i Emîn gelmiş ve karşılıklı olarak Kur'ân'ı iki defa mukabele ederek hatmetmişlerdi.

Aylar öncesinden, Muâz İbn Cebel'i Yemene gönderirken yanına çağırmış ve ona da şunları söylemişti:
- Yâ Muâz! Şüphe yok ki sen, bu yıldan sonra Beni göremeyeceksin; geri geldiğinde artık, Benim şu mescidimle kabrimi ziyaret edersin!

Demek ki O (s.a.s.), daha o günden vedalaşmaya başlamış, Yüce Dostluğa pervaz edeceği bu pazartesi günü, yanında göremeyeceğini bildiği dostlarıyla daha o günden teker teker helalleşiyordu.

İlk ve son haccı da, zaten böyle bir vedalaşmayı ifade ediyordu.

O gün, Hacûn'da toprağa emanet ettiği çeyrek asırlık hayat arkadaşı Hz. Hatice validemizin mezarını ziyaret edecekti; vefa insanıydı ve ashabına da vefa dersi veriyordu.

Zaten, Arafatta gelen ayet, dinin tamam olduğunu ilan etmiş, kitleler halinde insanların dine girdiklerini gördüğünde de Rabbini zikirle tesbih etmesi istenmişti. Onun için:
- Ey insanlar, diye başlamıştı hutbesine. Sözlerimi iyi dinleyin! Çünkü Ben, bu yıldan sonra bir daha sizinle burada asla buluşamayacağım!

Bu ifadeleri duyar duymaz, bir kenara çekilip de ağlaşanlar vardır30; Zira biliyorlardı ki, din tamamsa, vazife bitmiş demektir; vazife bitmişse, yolculuk var; Resûlullah da gidecektir!

Bir de işin, hüsn-ü şehadet boyutu vardı; zira, ümmet-i Muhammed'in şehadetine Allah (cc) da, ayrı bir ehemmiyet atfediyordu. Onun için:
- Yarın size, Beni de soracaklar; ne diyeceksiniz? Bana düşen tebliğ vazifemi yerine getirdim mi, diye soracaktı.

Arafat meydanı, kazan gibi kaynıyor:
- Evet, hepimiz şehadet ederiz ki Sen vazifeni hakkıyla eda ettin, çığlıkları, Fârân dağlarına çarpıp geri geliyordu.

Nur insan, huzur kesilmişti. İşaret parmağını semaya doğru kaldıracak ve şunları söyleyecekti:
- Allah'ım, Sen şahid ol! Allah'ım, Sen şahid ol! Allah'ım, Sen şahid ol!

Her cümlesinde bir veda bûsesi gizliydi. Yirmi üç yıllık birikimi siyah gözleriyle süzüyor ve cemaatini, kendisinden sonraki günlere hazır hale getirmek istiyordu. Onun için bir ara sesini yükseltecek ve:
- Hac vazifesiyle ilgili amel ve davranışlarınızın keyfiyetini bugün Benden öğrenip alın; zira Ben, bu yıldan sonra bir daha hac vazifesi yapacağımı sanmıyorum, diyecekti.

Medine'ye döndükten sonra da vedalaşmaya devam etmişti; Uhud'a gitmiş ve yaşayan ashabıyla vedalaştığı gibi Hz. Hamza ve Mus'ab başta olmak üzere Uhud şehidlerine de selam verip vedalaşmıştı.

Cennetül-Bakîye emanet ettiği ashabını da unutmamıştı; onların yanına da uğruyor, adeta her biriyle konuşarak helalleşiyordu. Bu helalleşme sonrasında, yanında bulunan Ebû Müveyhibeye şöyle seslenmişti:

- Ey Ebâ Müveyhibe! Şu anda Bana, dünya hayatının hazinelerine ulaştıracak anahtarlarla burada ebedi kalma imkanı, ardından da cennet vaat edildi; ve Ben, Rabbime kavuşmak ve cennetle bunlar arasında muhayyer bırakıldım!

Böyle bir tercihten memnuniyetini dile getirmek isteyen azatlı Ebû Müveyhibe:
- Anam-babam Sana feda olsun yâ Resûlallah, diyecekti. Önce dünya hayatının hazinelerine ulaştıracak anahtarları ve burada ebedi kalmayı, ardından da cenneti tercih et!

O (s.a.s.), tercihini çoktan yapmıştı:
- Vallahi de ey Ebâ Müveyhibe, dedi. Ben, Rabbimle buluşmayı ve cenneti tercih ettim!

Yaklaşık bir ay önce de, yakın akrabalarını bir araya toplamış ve ruhu pervâz edip vuslata erince, bedeni konusunda kimin ne yapacağını anlatmıştı onlara bir bir

İşte, bütün bu süreci Onunla birlikte yaşayan sahabe, dikkat kesilmiş sabah namazını birlikte kılabilmek için mescidde Resûlullahı bekler olmuştu. Nereden bileceklerdi ki bu namaz, Onunla birlikte kıldıkları son namaz olacaktı!

Takvimler, Rebîülevvel ayının on ikisini gösteriyordu. Ümmü Mektûmun ezanıyla müdavimlerini toplayan mescid, Bilâlr17;in ezanıyla birlikte dolup taşmıştı.

Yine gelememişti; sabah namazını da, yerine tayin ettiği imam Hz. Ebû Bekir (ra) kıldırıyordu.

Bir aralık mescidin köşesinde bir hareketlilik olmuştu; Âişe validemizin hücresindeki perde aralanmış ve Nur Cemali, dolunay misali mescide doğuvermişti. Yine mübarek başını sarmış, öylece kapıda duruyor, mushaf sayfası gibi duru ve aydın Sima, mihrabındaki imama nazar ediyordu. Mübarek yüzlerindeki tebessüm dikkatlerden kaçmadı; huzur doluydu.

İşte bu nazarlar, aynı zamanda ashabını dünya gözüyle görebileceği son bakışlarını ifade ediyordu. Sevinçten, neredeyse namazlarını bozacaklardı!

İkinci rekata kalkmışlardı. İntizam içinde saf tutmuş cemaati, gelişini hissedip yol veriyorlardı. O (s.a.s.) da, Ebû Bekirin arkasına kadar geldi; geri çekilmek isteyen Ebû Bekirin omzuna koydu ellerini. Belli ki, yerinde durup da namazına devam etmesini istiyordu.

Tayin ettiği imamın arkasında O (s.a.s.) da, oturduğu yerden namaza durdu. İmam selam verince, yetişemediği rekatı da kıldı. İşte bu, Onun son namazıydı. Ardından, direklerden birisine sırtını dayayıp, sesini de yükselterek, fitneler konusunda ashabını uyardı ve daha sonra da nazarlarını, yeniden Kurrana çevirdi. Cezîratür-Arapda iki dinin bulunmasını fazla buluyor ve İslamdan başka bir anlayışın burada barınmasını istemiyordu. Oradan ayrılırken de şunları söyleyecekti:
Bir Nebi, cemaatinden birisi kendisine imamlık yapmadan vefat etmez!

Ve.. içeri girerken inen bu perde, bir daha açılmamak üzere kapanıyordu.
_________________

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger