15 Eylül 2007 Cumartesi

NAMAZDA HUŞU 8

Namazda Huşu'suzluk

Eğer denilirse ki, hususuz kılınan namaz hakkında ne dersiniz? Acaba öyle bir namaz kabul olunur mu?Buna şöyle cevap verilebil ir: Bu, bundan sevap alamayacağı manasındadır ve ancak aklı başındayken ve ALLAH'a huşu' edilen miktarınca sevab alır, onun dışındaki sevaba konu olmaz.İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Namazından sana ait olan ancak aklının başında olduğu kısmıdır."Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde merfu olarak şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:"Kul namaz kılar. Ancak o namazdan onun hesabına ya yarısı ya üçte biri veya dörtte biri, nihayet onda biri yazılır."Cenab-ı Hak namaz kılanların felahını, namazlarında huşu halinde olmalarına bağlamıştır. Bu da namazda huşu içinde olmayanla rın kurtulanl ardan olmayacak larına delalet eder. Şayet hususuz kılınan namaz kabul olunsaydı, öyle namaz kılanların da felah bulanlard an olmaları gerekirdi .Dünyevi hükümler ve kazasının gerekmesi bakımından kabul olunup olunmamasına gelince şayet huşu ve anlaması galip ise icma ile kabul olunur. Bu arada kılınan sünnetler, akabinde yapılan zikirler onun eksikleri ni tamamlarl ar.Eğer huşusuzluk ve ilgisizli k galip olursa fıkıh uleması böyle bir namazın iadesinin vacip olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ahmed b. Hanbel'in talebeler inden Ebu Abdullah b. Hamid ve Ebu Hamid el Gazzali Vasit ve Basit adlı eserlerin de değilse de İhya'da böyle bir namazın yeniden kılınmasının vacip olduğunu kabul etmişlerdir.Bu görüşten olan alimler böyle bir namazdan dolayı mükafat söz konusu olmadığını, ondan dolayı felah bulunmaya cağını ileri sürerek ondan zimmetin kurtulama yacağım, riya ile namaz kılan kimse gibi, onu kaza değil, iade etmesi gerektiğini ileri sürmüş ve bu hususta şu delilleri zikretmişlerdir:1 - Huşu ve düşünme namazın ruhu, gayesi ve özüdür. Binaenale yh, ruhu ve özü gitmiş, sadece şekil ve kabuğu kalmış olan bir namaz nasıl kabul edilebili r?2 - Kişi namazda bir vacibi kasden terk etse bu, o namazı bozar. Çünkü bir kısmı bulunmaya n namaz, organı eksik olan ve keffaret olarak azad edilen bir köle gibidir. Her ikisi de sahih olmaz. Öyle ise ruhu, özü ve gayesi gitmiş olan bir namazın da sahih olmaması icap eder. Çünkü böyle bir namaz artık ölü bir köleye benzer. Nitekim farz olan bir keffaretl e mesela eli kesik olan bir köleyi azad etmek caiz olmadığı gibi, ölü olan bir köleyi bu maksatla azad etmek haydi haydi caiz değildir.Bazı selef uleması da, şöyle demiştir: Namaz bir hükümdara hediye edilen bir cariye gibidir. Nasıl ki bir hükümdara çolak, şaşı veya kör, yahut da eli ve ayağı kesilmiş, yahut hasta, çirkin ya da ölmüş, ruhsuz bir cariye hediye edilmezse, kul da rabbine hediye ettiği namazı seçmek durumunda dır. Zira ALLAH iyidir, ancak iyi olanı kabul eder. Ruhsuz bir namaz ise iyi bir amel değildir. Nitekim ruhsuz bir köle azad etmek de iyi bir azad değildir.3 - Kalbi huzur ve huşu ibadetind en alıkoymak, uzuvların efendisin i ibadetten alıkoymak ve uzaklaştırmaktır. Efendi azledip etkisiz bırakıldıktan sonra, halkın taat ve ibadetini n ne önemi kalır?4 - Organlar kalbe tabidirle r. Kalbin iyi oluşuyla iyi, kötü oluşuyla da kötü olurlar. Kalb kulluğunu yapmazsa organlar haydi haydi yapmazlar . Kalbin ibadeti gaflet ve vesvese ile fasit olursa onun halkı ve askeri durumunda olan organların ibadeti nasıl sahih olur? Halbuki o halk ve askerler onun emriyle hareket etmekte, onun emrine uymaktadırlar.5 - Tirmizi ve diğer hadis kitaplarında merfu olarak rivayet edilen bir hadiste Rasululla h (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "ALLAH gaflet içindeki kalbin duasını kabul etmez." Bu hadis ya ibadet duasına hasdır, ya niyaz duasına mahsustur .Ancak her halükarda gaflet içindeki bir kalbin yapacağı ibadet duasının kabul olunmayac ağına dikkat çekmektedir.6 - Genellikl e, gaflet ve yanılmanın galip geldiği namazda ihlas bulunmaz. Çünkü ihlas kullukta sadece mabuda yönelmektir. Gaflet içinde bulunan kimsenin bir yönelişi söz konusu olmayacağına göre, ibadetini n de söz konusu olmaması gerekir.7 - Cenab-ı ALLAH :"Şu namaz kılanların vay haline, ki onlar namazlarında yanılmaktadırlar" (Maun, 4-5) buyurmuştur. Halbuki yanılmak namazı kılmamak değildir. Öyle olsaydı Cenab-ı Hak ayette "namaz kılanlar" deyimim kullanmaz dı.O halde, zikredile n yanılma bir vacibi unutmadır ki, ya İbn Mesud ve diğer bazı zevatın ileri sürdükleri gibi, vakti unutmadır veya huzur ve huşuu unutmadır. Doğrusu ayette geçen yanılma her iki tür yanılmayı da içine almaktadır. Çünkü Hak Subhanehü ve Teala onların namaz kıldıklarını kabul ettikten sonra, onda yanıldıklarını ifade buyurmuştur. O halde bu yanılma ya vacip olan vakitte yanılma veya vacip olan huzur ve ihlasda yanılmadır. Onun için ayette riya ettikleri nden söz edilmiştir. Şayet bu yanılma terk manasına gelen bir yanılma olsaydı, riyadan söz etmek mümkün olmazdı.Bir an için ayette geçen yanılmanın sadece vacipte yanılma olduğunu kabul etsek bile, ihlas ve huşu konusunda yanılmaya karşılık, yazık olacağına dair bir tehdidi şu sebeplerd en dolayı evleviyet te içine almaktadır, a - Vakit özür halinde düşer ve yerini bedeline bırakır. Oysa ihlas ve huzur hiç bir halde düşmez. Ve bedeli yoktur, b - Vakit vacibi, huşu maslahatını tamamlama k için düşer. Binaenale yh huşu ve huzur ile kılınmasına bir mani bulunan namazı diğer bir namazla cem' etmek caiz olur.Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı alimlerin kabul ettikleri üzere yolcu, hasta ve cem etmeye ihtiyacı bulunan meşgul kimse böyledir.Özet olarak Peygamber nazarında namazda ihlas, huzur ve kalbi bütünüyle ALLAH'a yöneltme maslahatı, diğer vacipleri n maslahatından daha fazladır. Binaenale yh, şari'in bir tek tekbirin terki, bir rüknü yerli yerinde yapmanın terki, bir harfin bir şeddenin, terki, bir teşbihin "SemiALLAH u limen hamiden", "rabbena lekel-hamd" veya bir salavatın terki ile namazı iptal ettiği halde, ruhu, özü ve en büyük gayesi, sırrı bulunmaya n bir namazı kabul etmesi nasıl düşünülebilir?Bu grubun ileri sürdükleri deliller bunlardır. Görüldüğü üzere bu deliller güçlü ve açık delillerd ir.Huşusuz kılınan namazın iadesinin lazım gelmeyeceğini ileri süren diğer grubun öne sürdükleri deliller ise şunlardır:1 - Sahih bir hadiste Peygamber imiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:" Müezzin ezana başladığı zaman şeytan kaçar. Ezanı duymamak için sesli bir şekilde yellenere k gürültü çıkarır. Ezan bitince geri döner. Namaz için kamete başlanınca yine uzaklaşır. Kamet bittiği zaman geri döner ve kişinin kalbi ile arasına girer, ona hatırına gelmeyen şeyleri hatırlatarak, şöyle der: Şunu hatırla, şunu hatırla. Sonunda kişi kaç rekat kıldığını bilemez hale gelir. Siz bu halde olursanız oturduğunuz zaman iki secde yapın."Peygamber Efendimiz (s.a.v) burada namazında kaç rekat kıldığını bilmeyece k kadar şeytan tarafından gaflete düşürülen kimseye iki tane sehv secdesi emretmekt e, ancak namazı iade etmesini emretmeme ktedir. Şayet sizin iddia ettiğiniz gibi böyle bir durumda namaz batıl olsaydı, Rasululla h (s.a.v) onun iade edilmesin i emrederdi .İşte şeytanın kula namazda vesvese verip huşuuna mani olmasından dolayı onun burnunu toprağa sürtmek için sehiv secdeleri nin emredilme sinin sırrı da buradadır. Bunun içindir ki Peygamber (s.a.v) sehiv secdeleri ne "murağğimeteya= iki horlayıcı" adını vermiş, namazında sehivde bulunanla ra bu iki secdeyi yapmalarım emretmiştir. Secdeleri gerektire n unutmanın az veya çok olduğuna ve şiddetine dair bir ayırım yapmadan, "her sehiv için secde yapılmasını" emretmiş, şiddetli olan sehvi ayırmamıştır.2 - İslami hükümler zahire göre verilir. Gizli olan imani hakikatle r ise sevap ve ikaba taalluk eden şeylerdir.Dolayısıyla, ALLAH'ın iki ayrı hükmü vardır: Birincisi dünyada amellerin zahirine ve organların amellerin e göre verdiği hükümler;İkincisi ise, ahirette zahir ve batına göre vereceği hükümlerdir. İşte bu esastan dolayıdır ki, Rasululla h efendimiz (s.a.v) münafıkların izhar ettikleri hallerini kabul eder gizli niyet ve hallerini ALLAH'a havale ederdi. Münafıklar müminlerle evlenip mirasçı olurlardı. Bu dünya açısından namazları makbul olarak değerlendirilir, zahiri olarak icra etmelerin den dolayı namaz kılmamış olarak kabul edilmezle rdi Ancak mükafat ve ceza ile ilgili hükümler insana değil, ALLAH'a aittir. Onun hükmü ahirette verilecek tir.Biz İslam'ın ameli kısmı hakkında hüküm veriyoruz . Dolayısıyla ahirette cezadan kurtarıp mükafata sebep olmasa bile, münafık ve riyakarın namazının sahih olduğuna hükmederiz. O halde vesvese ve kalbin huşudan gaflet etmesine müptela olan gafil müslümanın namazı haydi haydi sahih olmalıdır.Evet, huşusuz olarak namaz kılan kimse ALLAH'ın dünyada ve ahirette namaza bağlamış olduğu bir takım lütuflardan mahrum kalır. Çünkü namazın bu dünyada, kalpteki imanı kuvvetlen dirmesi, kalbi nurlandırması, kalbin genişleyip açılması,' ibadetin tadını alması, neşe ve sevinç duyması; tıpkı padişahın huzuruna varıp' onunla hususi olarak konuşan bir kimse gibi, hatta ondan daha ziyade olarak niyet ve kalbiyle namazda ALLAH'a yönelen, kalbi O'nun huzurunda bulunan bir müminin elde edeceği lezzeti duyması gibi, elde edebileceği mükafatları vardır.Ayrıca namazını kılan kimse ahirette yüksek dereceler e çıkar. Mukarrabi n ile beraber olur. İşte namazda huşu ve huzur içinde bulunmaya n kimse, bütün bunları elinden kaçırır, îki insan namazda yanyana durdukları halde, namazları arasında göklerle yer kadar fark olur. Ancak bizim bunlar için bir diyeceğimiz yoktur.Eğer huşu'suz kılınan namazın iade edilmesin in gerektiğini söylerken, bu netice ve meyveleri elde etmesi düşüncesini taşıyorsanız buna hakkınız vardır. Haliyle kişi isterse o neticeler i elde eder, isterse etmez. Şayet, "bu hususta mecburdur, yapmazsa onu cezalandırır, kendisine namaz kılmayan kimse gibi muamele ederiz," diyorsanız, bu doğru değildir.Namazda huşu içinde bulunmaya n kimse ile ilgili görüşlerden ikinci görüş, bize göre daha doğrudur. En iyisini ALLAH bilir.

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger