15 Eylül 2007 Cumartesi

NAMAZDA HUŞU 11

NAMAZDA HUŞU
Dinimizde ibadetlerin makbul olması bir takım esaslara bağlandığı, büyük küçük günahların affıda bazı şartların yerine getirilmesine bağlı olduğu gibi kıldığımız namazın hakiki manada bizi her türlü kötülükten uzaklaştırıp Cenab-ı Hakkı’ın rızasına yaklaştıracak bir namaz olması içinde bir takım şartlar vardır. Huşuda bunlardan biridir.
Huşu Cenab-ı Hakka boyun eğmektir. yine denilmiştir ki, bir kimsenin cesedindeki her bir kıl huşu’a iştirak etmedikçe huşu yapılmış olmaz.
Huşu: namazın gerçek ve hakiki namaz olmasını sağlayan sebeplerdendir. Huşudan maksat, kişinin namaz esnasında bütün varlığı ve kalbi ile Allah’a yönelmesidir.
Namaz farizası, hakikatine inilerek huzur ve huşu ile eda edilirse insanı her türlü kötülükten uzaklaştırır: sahibini fenalıktan alıkoymayan namaz, Allah’tan uzak olmaktan başka bir şeyi arttırmaz.
Hutbenin başında okuduğum ayette: muhakkak müminler felah buldu ki onlar namazlarında huşuludurlar. Onlar ki, faidesiz işe, boş lafa bakmazlar onlar ki zekatlarını vermek için çalışırlar. Buyurarak namazlarını huşu ile kılan müminlerin felah bulacağını beyan etmektedir
Kur’an-ı Kerim’de namaz ile zekat beraber zikredildiği halde bu ayet-i kerimede namaz ile zekatın arası
Ayeti ile fasledilmesi, namazdaki huşuun, sair zamanlarda lağıvden kaçınan kimseler için hasıl olacağına işaret içindir. Lağıvden kaçınmak namazı tamamlayan bir husustur. Binaenaleyh müminler, namaz dışında faidesiz işler, mala yani boş laftan kaçınmalıdır ki namazlarını huşu ile kılabilsinler. Harici zamanlarda kalbi ve kalbin nurunu söndürecek olan mala yani şeyler ile meşgul olan kimsenin huzur ve huşu ile namaz kılması düşünülemez.
Namaz içinde kişi sağa sola iltifat etmemesi ve azaları ile oynamaması lazım. Zira vücut azaları ile oynamak huzur ve huşu’u yok eder.
Resulullah Efendimiz (S.A.V) namazda sakalı ile oynayan bir kimseyi görünce: eğer şu kimsenin kalbinde huşu olsaydı azalarında da olurdu buyurdu. Esasen musalli, namazın bütün erkanını uyanık bir kalp ile eda etmeli, sağa sola iltifat etmemeli, ne yaptığını ve ne okuduğunu bilmelidir. Nitekim Efendimiz H.Ş. de kul namazına durduğu zaman. ancak Hz Allah’ın huzurundadır. Sağa sola iltifat ederse Cenab-ı Hak: kime iltifat ediyorsun? Benden hayırlısına mı? Bana dön ey ademoğlu! Çünkü ben iltifat ettiğin şeyden daha hayırlıyım. Buyurur.
Aişe Validemizin annesi Ümmü Rüman R.a anlatıyor: namazımda sallanıyordum Ebu Bekir beni o vaziyette görünce öyle bir azarladı ki, az daha namazdan çıkacaktım. Hz Ebu Bekir dedi ki: Resulullah Efendimizi (S.A.V) dinledim şöyle buyuruyordu: herhangi biriniz namaza durduğunda her tarafı sakin olsun, yahudiler gibi sallanmasın zira, namazda azalarda sakin olması namazın tamamındandır.
Namaz içinde maddi hazırlık yapıldığı gibi manevi hazırlıkta yapılması lazım, manevi hazırlık, kalbin namaza hazır olmasıdır ki buda namazın ruhu mesabesindedir:
Kelime-i Şehadet’ten sonra İslam’ın en mühim şartı olan namazın huzur ve huşu ile kılınması ve mümkün mertebe masivadan kurtularak namaza başlanması icab eder. Bu da musallinin nefis ile mücahedesindeki muvaffakiyyetiyle alakalıdır:
Hz Hasan’dan mervidir ki Efendimiz: kalp hazır olmadan kılınan namaz ancak musallinin ukubetini süratlendirir.
Hastanın, hastalığı devam ettiği müddetçe en güzel yiyeceklerde alsa hastaya faide vermeyeceği gibi insanda kalbi hastalıklardan ve nefsin tesallutundan kurtulmadıkça kişi hakkıyla namaza hazırlanması ve namazı kılması mümkün değildir, böyle kimseye ibadet ve namazın edası ağır gelir.
İbn-i Abbas: manasını düşünerek huzur ve huşu ile kılınan iki rekat namaz, gafil kalple akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan hayırlıdır. buyurmuştur.
H.ş’te bu ümmetten ilk kaldırılacak olan şey emanet ve huşudur ki nerede ise huşu sahibi bir kimseyi göremez olursun. Buyurdular.
Abdullah ibn-i Şühayr anlatıyor. Ben Resulullah’a gelmiştim namaz kılıyordu ağlamasından dolayı sadrı şerifleri tencerenin kaynadığı gibi kaynıyordu.

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger